Voriger Nächster Sen Fasching mi kutluyorsun? Almanya‘da bugün karnaval kutlamaları sona erdi. Bugün Aschermittwoch. Bir çok kişi bugünden itibaren Ostern’a (paskalya) kadar oruç tutacak. Kimi et yemeyecek, kimi çikolata. Kimi alkolden uzak duracak, kimi şekerli içeceklerden. Kimileri ise sosyal medyadan ayrılacak. Karnaval döneminde neler oldu? İşyerinde başladım karnaval kutlamaya. Grup çalışması yaptığım kadınlara karnavalı anlattım. Meğer hiçbiri bilmiyormuş detayları. Sadece kostüm giyildiğini biliyorlar. İlk karnaval kutlamalarına kızımın yaşlarında (4-5 yaşlarında) katıldım. Babamın güreş kulübünde. Her anı hatırlamasam da annemin eliyle ördüğü beyaz etek ve kazağı hatırlıyorum. Hem kardeşimin üzerinde, hem de benim. Sanırım bizim kostümümüz oydu. Gözümün önüne geliyor bir sahne: Salonda müzik çalıyor. Çevremdeki insanlar gülümseyerek birbiriyle konuşuyor. Gülümseyenlerden biri de babam. Biz çocuklar sandalyelerin etrafında dönüyoruz. Bir de kendi etrafımda dönüyorum. Eteğim dönsün diye. Müzik durduğunda sandalye kapıyoruz. Hiç kostüm giymesem de kızımın kostümlerine olan ilgim buradan geliyor belki de. Yeter ki o etek dönsün. Kinderfasching “Mümkünse evden çıkmak istemiyorum” dediğim bir dönemde karnaval geldi. Önce günlerce “Çocuklarla kutlamaya gitsek mi, gitmesek mi” diye düşündüm. Oğlumun gelmeyeceği zaten belliydi. Kızım ise kostüm giymeyi, kostüm giyen arkadaşlarıyla dans etmeyi seviyordu. Kızımı Kindergarten’den aldım. Kutlamanın yapılacağı salona yürürken içimden geçen ses: “Eve gidelim dese de eve gitsek.” Girdik içeri. Kapıda oturan amcayı gördüğümde yanımda para olmadığını hatırladım. Hiçbir zaman yanına para almayan biri olarak önce kendime kızdım: “Yanında para taşımayı öğren artık” Sanırım bu öğrencilikten kalma bir alışkanlık. İnsan o kadar alışıyorki cüzdanının boş olmasına. Diğer yandan Paypal ve banka kartıyla ödemek bana daha pratik geliyor. O an eşimi arayıp ‘Bize para getir’ derken arkadaşım Diana ile gözgöze geldim. Hemen kalktı ayağa. Bana para verdi. İçeri girdik, yer yok. Oğlu dans pistinde olduğu için onun yerine oturttu beni. Kına gecelerine geç gelip çocukların yerini kapan teyzeler gibi hissettim kendimi. O da kına gecelerine erkenden gidip sandalyeleri çanta ve ceketlerle dolduran teyzeler gibi kutlamaya başlama saatinden 30 dakika önce gelmiş. Hemen aç olup olmadığımızı sordu. Yanımda para olmadığını bildiği için “Yemekleri birlikte alırız” dedi. Bu anı yaşamak, bana bir kez daha farklı kültürlerle ilişki kurmanın hiç de zor olmadığını hatırlattı. İstese beni görmemezlikten gelebilir, uzaktan el sallayıp kalkmayabilir, borç vermeyebilir, yanındaki sandalyeyi çocuğuna ayırmaya devam edebilir, kendi imajını düşünüp başörtülü bir kadınla yanyana oturmak istemeyebilir, yemeğimi ödeme teklifinde bulunmayabilirdi. Sonuçta çocuklarımız üzerinden tanışmıştık. Kindergarten’den ayrılan çocuklarımızla birlikte yollarımız da ayrılabilirdi. Ama o irtibatımızın kopmaması için sürekli mesaj yazıp “Bu hafta görüşelim mi?” demeye devam etti. Bu şekilde ilişkimiz altı seneyi devirdi. Para konusunda „Arkadaşsınız olacak o kadar“ diyeceksiniz belki de. Geçmiş senelerde bu motivasyonla verdiği borçları geri alamamış biri olarak “Bir zahmet böyle arkadaşlık olmasın” diyeceğim bu sözünüze. Herkes borcunu ödesin:) 2 Euro bile olsa. Zor durumda istenen para başka, karşı tarafın ısmarladığı kahve başka, karşılıklı sırayla ödenen hesaplar başka. Masaya oturduğum gibi verdiği borcu Paypalla ödedim. Önce 2 Euro. Sonra içecek için yeniden 2 Euro. “Du bist einfach zu digital” (Çok dijitalsin) dedi bana. Arkadaş kedi olmuş. Diğer anneler ise aslan, kaplan. “Ben kostüm giymedim. Yeterince dikkat çekiyorum zaten başörtümle” dedim, güldüler. Yine koca salonda tek başörtülü kadın bendim. Ama kendimi hiç tuhaf hissetmedim. Kimse somurtmadı. Kimse “Bunun ne işi var burda” der gibi bakmadı. Zaten bir çok aileyi spor kulüplerinden, müzik okulundan, Kindergarten’den tanıyordum. Sadece gülümseyen ve birbiriyle iletişim kuran yüzler gördüm. İnsan yaşadığı yerde ne kadar çok ortamlara girip çıkıyor, ne kadar çevresiyle iletişim kuruyorsa o kadar oralı oluyor aslında. Ve ne kadar oralıysa o kadar sosyal hayata dahil oluyor. Çünkü girip çıkacağı yerlerde tek başına bir masada oturmayacağını biliyor. Ki tek başına da oturabilmeli insan. Çocuklar pistte sahne gösterilerini izledi, biz ise dakikalarca sağlıklı beslenme, spor, sosyal aktivite ve okul muhabbetleri yaptık. Bir ara dans hakkında konuştular. Pek ilgi alanıma girmediği için onlar konuştu ben dinledim, dans kültürüm gelişti. Sonra dans pistine çıkıp kızımla arkadaşlarını izledim. Sık sık evimize gelen kızlar hepsi. Kindergarten’de son seneleri. Bazı kızlarla ayrılacak yolları. Bazılarıyla bir kaç sene daha devam edecekler birlikte olmaya. Sonra? Acaba nereye kadar devam edecek arkadaşlıkları? Çevremde herkes “Ergenliğe kadar” diyor. “Sonra kendileri gibi insanlar arayacaklar çevrelerinde” diyorlar. “Kendileri gibi” olan gençler nasıl gençler olacak? Acaba çokkültürlü ve çokdilli yetişen gençler mi “Kendileri” gibi olacak yoksa Türkçe konuşan Müslüman gençler mi? Acaba bizim yaşımıza geldiklerinde ne hissecekler? Nasıl hatırlayacaklar bu günleri? Ben hala kendimi 5 yaşında dans pistinde diğer çocukların koluna girmiş bir çocuk gibi hissediyorum. Farklı din ve kültürlerle iletişim kurduğumda hayatta kalıyorum. Ama ne zaman yaşadığım ülkenin kültürel etkinliklerime dahil olsam Müslüman çevremden birileri çıkıp “Sen Fasching mi kutluyorsun?”, “Sen Halloween mi kutluyorsun?”, “Sen Weihnachten mi kutluyorsun?” diye soruyor. Ben insan ilişkilerimi kutluyorum. Betül Özdemir www.meryemundmaria.de