Entegre olmamız lazım

Almanya’ya 20 sene önce göçmüş bir anneyle toplumsal konuları konuşuyorduk.

Farklı inançlar, farklı diller, farklı kültürlere mensup ailelerde yetişen çocukları, 

toplumda kabul gören ve görmeyen noktaları konuşurken

 “Entegre olmamız lazım” 

dedi. 

“Birlikte yaşamayı öğrenmemiz lazım.” 

dedim.


Hepimiz bir yerlerde karşılaşıyoruz bu terimle.

Herkes farklı hissediyor, farklı yorumluyor.

Benim için pek de bir şey ifade etmiyor “Entegrasyon”

Bürokratik işlerini tek başına halledebilen biri entegre olmuştur Almanya’ya.

Müslüman olmak,

Göçmen kökenli olmak,

Başörtüyle sokağa çıkmak,

Çocuklarla Türkçe konuşmak,

Çocuklara mantı, sarma yedirmek,  

Weihnachten (noel), Ostern (Paskalya) kutlamamak,

İnandığın değerleri yaşamak entegrasyona engel değil.

Arkadaş seçimi, ortam seçimi, yemek seçimi ise kişisel tercihler.

“Entegrasyon” dayatmasıyla yapılabilecek tercihler değil.

Türkçe konuşan insanlar Türkçe konuşan insanların arasında kalıyorsa, 

o ortamlarda Türk mutfağından yemekler pişiriliyorsa, 

onları entegre olmamakla suçlamak yerine, 

seçimlerini anlamaya çalışmak gerekiyor.

Belki de dikkate alınmadıkları için girmiyorlar farklı ortamlara.

Belki de ortamlar yeterince renklenmediği için.

Belki de soru cevaplamaktan bıktıkları için.


Bir tanıdığım anlatıyor.

Müslüman değil kendisi.

Büyük bir program yapmışlar yaşadıkları yerde.

Dernek çorba hazırlamış davetlilere.

Çorbanın içinde tavuk olunca Müslüman misafirler yememiş.

Dernekteki arkadaşlarına “Bu çorba tavuksuz olmuyor muydu?” demiş.

“Madem bir arada yaşamak istiyoruz, birbirimizi dikkate almak zorundayız” dedi.

Onun gibi düşünen pek çok insan olsa da toplumda, düşünmeyen de hayli fazla.

Bu durumda geriye birçok insan için üç seçenek kalıyor:

1) Dikkate alınmadığın ortamlardan uzaklaşmak.

2) Dikkat çekmeyen konuların dikkat çekmesini sağlamak.

3) Ortama uyum sağlamak.

Ben ikinci seçeceği seçen birçok kişiden biriyim.

Girip çıktığım her ortamda dikkat çekmeyen konuları gündem ediyorum.

Gündem ettikten sonra hala önemsenmiyorsa gitmiyorum.

Ama genelde önemseniyor.

Neler önemsendi şimdiye kadar?

Beslenme şeklimiz

Çocuklar 3 yaşından beri arkadaşlarının doğumgünlerine katılıyor. İlk davette açıkladım beslenme şeklimizi. Sadece domuz eti yemediğimizi ve alkol kullanmadığımızı düşünen pek çok kişi bu şekilde “Helal beslenme” ile tanıştı.

Namaz vakti

Oğlumun arkadaşlarının anneleri her hafta akşam namazı vakti evde buluşmak istiyordu.

Önce saatini değiştirmeye çalıştım.

Olmadı.

Sonra açıkça dedim ki:

Ben bu saatte namaz kılıyorum. Ya sizin evinizde de namaz kılıcam ya da biz kışın katılamayız bu buluşmalara.

Arkadaş “Nerede istersen kılabilirsin” dedi. 

Ramazan Ayı

Aslında Ramazan ayını evinde sakin geçirenlerdeniz.  

Ama çocuklar için olabildiğince gündem ettim Ramazan’ı sosyal medyada, Kindergarten’de ve okulda.. 

Çok da olumlu geridönüşümler aldım.

Diğer yazılarda anlattığım için tekrar anlatmıyorum.     

Mahremiyet

Bir arada geçirdiğimiz vakitlerde çocuklar WC’ye girdiğinde kapıları açabiliyor, birbirlerinin yanında pantolonlarını indirebiliyordu. Her anneyi bu durum rahatsız etmese de ben fikrimi söyledim:

Tuvaletin kapısını açmayın lütfen. Bu şekilde oyun oynanmaz.

Bazı tercihlerimi anlamakta güçlük çeken arkadaşlar bazen

“Çok baskı yapmıyor musun?” dediler.

“İki yaşından önce çocuğuna şeker vermemek de baskı o zaman. Altı aylık bebeğe dondurma versen yer. Ama vermiyoruz. Öğle yemeği yerine cips yemek isteyen çocuğumuza da cips vermiyoruz. İlerde kendi tercihlerini kendi yapacak. Ama şuan annesi olarak yaşam tarzımızı öğretiyorum. Bize de ailelerimiz öğretti. Demekki baskı yapmamışlarki biz hala önemsiyoruz böyle şeyleri.“

İslami konular nadiren masamıza konu oldu. 

Ben ilgisiz davranınca çok uzamadan kapandı.

Genelde iş hayatımızı, dünya ve Almanya gündemini, ortak değerleri, çocukların hayatlarında olan şeyleri konuşuyoruz.

Bazen göçmen kökenli olmak, Müslüman olmak insanın içinde “Kendimi anlatmalıyım” duygusu oluşturuyor.

Kimse kimseye kendini anlatmak, sorulan soruları cevaplamak zorunda değil.

Karşılıklı oluyorsa olabilir.

Kimse bir başkasının yaptığı hatanın yükünü üzerine alıp “Aslında biz Müslümanlar öyle değiliz” açıklamalarına girmek zorunda değil.

Hayatımıza giren insanlar da buna şahit oluyor zaten. 

Çevrem beni tanıyarak önyargılarını aştı,

Ben de onları tanıyarak önyargılarımı aştım.

Karşılıklı saygı gösteriyoruz hayatlarımıza. 

Beslenme konusunda beklediğim anlayışı, çocuklarına birşey yedirmeden önce 

onlardan izin alarak ben de onlara gösteriyorum.

Fotoğraf çekmeden önce “Fotoğraf çekebilir miyim?” deyip izin alıyorum.

Çocuklarını dijital yetiştirmeyen aileler geldiğinde aletleri ortadan kaldırıyorum.

Glutensiz beslenene glutensiz kek yapıyorum.

Asitli su içenler için (biz içmesek de) asitli su alıyorum.

Kafeinsiz kahve içenlere kafeinsiz kahve, süt kullanmayanlara bitkisel sütler alıyorum.

Birlikte geçireceğimiz saatlerde ne yapacaksak ona göre onların da fikrini alıyorum.

Ben onların fikrini aldıkça, onlar da benim fikrimi alıyor.

Hassasiyetlerini dile getiremediklerini söyleyenler soruyor:

“Nereden geliyor bu cesaret?”

Gerçekten bilmiyorum.

Kendine sürekli soru soran biriyim. 

Sanırım kendime verdiğim cevaplar cesaretimi arttırıyor.

İsterseniz siz de sorabilirsiniz bu soruları kendinize:

Ben kimim?

Beni ben yapan ne?

Nasıl yetiştim, nasıl geliştim?

Nasıl sosyalleştim?

Toplumdaki rolüm ne?

İnsanlar benim hakkımda ne düşünüyor?

Düşüncelerimi etkileyenler kimler?

Ben kendim hakkında neler düşünüyorum?

Herkesin yaşadığı çevre, karşılaştığı problemler farklı. 

Biz Müslümanlar hakkında çok olumsuz konuşulmayan ama ona rağmen yeterince dikkate alınmayan bir yerde yaşıyoruz.

Belediye başkanımıza göre göçmen kökenliler şehre geldiği günden beri yerellerle iyi anlaşıyor.  

Bazı yerlerde toplum birarada yaşadığı için ilişki kurmak daha kolay oluyor. 

Bazı yerlerde ise tam tersi.  

+ posts