Seni okumaya geldim..

Kendimle buluştuğum günlerden biri.

Cafedeyim.

„Ne içersin?“ dedim kendime.

„Kahve alayım“ dedi.

„Nasıl hissediyorsun şuan kendini?“ diye sordum.

Başladı anlatmaya. 

Güneşle birlikte doğdum güne.

Gün içerisindeki en büyük hedeflerden biri belki de bu.

Çevremle birlikte güne başlamak.

Karga geliyor her sabah bahçeye.

Bakışıyoruz.

“Günaydın arkadaşım!”

Kuşlar başlıyor cıvıl cıvıl ötmeye.

“Ooo şenlik var sizin mahallede!”

Horoz sesleniyor yan bahçeden.

„Sana da günaydın sevgili horoz!”

Karıncalar çıkıyor yuvasından.

Sessiz bir gecenin ardından,

Hayat yeniden başlıyor.

Herkes görevinin başında,

Herkes bir işle meşgul.

Dakikalarca gökyüzünü izliyor, bulutların gelmesini bekliyorum.

İlk görünen bulutta “çok şükür” diyorum.

Çok geçmeden hüzün kaplıyor içimi.

Gelen bulut bir kaç dakika sonra gidiyor.

Dünyayı durduramıyorum.

Zamanı durduramıyorum.

Ölümü hatırlıyorum o an.

Acaba ne kadar vaktim kaldı bu dünyada?

Neler yapabilirim kalan vaktimde?

Neler üretebilir,

Neleri değiştirebilirim?

Değiştiremediğim şartlara nasıl uyum sağlayabilirim?

Bazen kitap okuyorum güneş doğarken.

Bazen çevremi kitap gibi okuyorum.

Bu sabah da öyle bir sabahtı.

Arkadaşımdan gelen sesli mesajları sesli kitap gibi okudum.

Anlaşılmıyor olmaktan, iç dünyasındaki yalnızlıktan bahsetmiş.

Denize benzettiğim yalnızlığımdan bahsettim ona.

“Şiir defterime yazıcam bu cümleleri” dedi.

“İlk kez şiir defterime bir misafir konuk olacak” dedi.

Allahım nasıl güzel bir yorum!

Misafir oluyorum ona.

Bedenimle değil, ruhumla.

Sabah sabah derinleştim onun mesajıyla.

Düşüncelere daldım yine.

Çevremde herkes kitap gibi.

Onları dinlemek kitap okumak gibi.

Kitabı yayınlanmamış yazarlar her biri.

Bazen ekran kaydı alıyorum yazdıkları mesajlardan.

Basılmasa da, seneler sonra fotoğraflarıma baktığımda tekrar karşıma çıksın bu yazı istiyorum.

Bazen not defterime taşıyorum mesajı.

Bazen kendime bir yazı yazıyorum.

Bazen paylaşıyorum yazıyı, bazen paylaşmıyorum.

Çevrem benim kitaplığım aslında.

Sık sık fikrine ihtiyaç duyduğum isimleri gündelik okuduğum kitapların arasına koyuyorum.

Mutfakta usta olanlar bir rafta.

Dünyayı iyi tanıyanlar bir rafta.

Psikolojik konular bir rafta.

Sosyolojik konular başka bir rafta.

Bilimsel konular, yeni trendler, dijital dünya, Gen Z, Gen Alpha, Gen Boomer derken raflarım birbirinden farklı kitaplarla şekil alıyor.

Her bir rafta hayat hikayeleri var.

Bazen ağlıyorum onların hayatlarını okurken,

bazen kahkhalarla gülüyorum,

Bazen cesaretlerinden,

Bazen pişmanlıklarından ders alıyorum.

Riske girmeyi sevenler heyecanlandırıyor beni.

Pes etmeyenler güçlendiriyor.

Birşeyleri ilk kez deneyenler motive ediyor.

Kimler yok ki kitaplığımda?
Ailem, akrabalarım, arkadaşlarım, hayatlarına ‘Abla’ olarak alanlar, iş hayatımda karşıma çıkan insanlar, gönüllü işlerde tanıştığım hayatlar, spor kulüplerindeki ilişkilerim, çocuklarımın arkadaşlarının aileleri.

Mücadele var.

Motivasyon var.

Direnç var.

Dram var.

Başarı var.

Başarısızlık var.

Sabır var.

Ümit var.

Bir de memnun olmadığım ilişkilerim var kitaplığımda.

‘Zorunlu ilişkilerim’ adını taşıyan rafta yerini alanlar.

Elimin pek ulaşmadığı yere koyuyorum.

Mecbur kalmadıkça okumuyorum.

Bir de okurken sıkan kitaplar var.

Deniyorsun deniyorsun bir türlü ilerlemiyor.

Bir kaç sene veriyorum aramızdaki ilişkiye.

Değişmiyorsa çıkartıyorum kitaplığımdan.

Seneler sonra tekrar denemek üzere kartona koyuyorum.

Çünkü bazı karşılaşmaların yanlış zamanda olduğunu düşünüyorum.

Kitabı kartona koyarken ‘Belki de benim seni okuyabilmem için önce kendimi okumam ve gelişmem gerekiyor. Belki de senin kendini okuman gerekiyor.’  diyorum.

Senelerdir dokunmadığım kitaplarım da var kitaplığımda.

Hayatıma almış, öylece bırakmışım bir kenarda.

Yeni kitaplarıma odaklanmış,

eskilerin hayatıma kattığı değeri unutmuşum.

Belki de artan kitap sayısı arasında kaybolup gitmişler.

Bir gün seni okuyacağım diye diye seneler geçmiş.

Okuyamamışım.

Buluşamamışım onların fikir dünyasıyla.

Yeniden okumaya başladığım kitaplar da var.

On sene önce anlamadığım kitapları daha iyi anlıyorum bazen.

Bazen on sene önce anladığım kitapları bugün anlamıyorum.

Yeniden kararlar alıyor, kitaplığımdaki yerini değiştiriyorum.

Buluştuğum her insana içimden

‘Seni okumaya geldim’ diyorum.

Bana öyle şeyler anlat ki,

Burdan ayrılırken ikimiz de

‘İyi ki gelmişim.

 İyi ki vaktimin iki saatini seninle geçirmişim’

diyebilelim.

Dünyanın dört bir yanında insanlar hak mücadelesi verirken,

acı çekerken,

yaşadığımız toplumda üzerimize almamız gereken sorumluluklar varken,

oturup kalkıp konuşacağımız konular sulu börek, temizlik, onun bunun hayatı olmamalı.

Sen nasıl oluşturuyorsun çevreni?

Kitaplığında kimler var?

Kim, ne katıyor ilişkine?

Kiminle gelişiyor, kimlerle yerinde duruyorsun?

Kimler dinliyor seni?

Kimler susturuyor?

Kimler dalıyor seninle denizin dibine?

Kimler denizin kıyısında bekliyor?

+ posts