Kendimi yalnız hissediyorum

Almanya’nın farklı şehirlerinden, hatta dünyanın farklı ülkelerinden insanlarla görüşüyorum senelerdir.

Hemen hemen hergün.

Hemen hemen herkes aynı şeyi söylüyor:

Kendimi yalnız hissediyorum!

İzole bir yaşam sürdükleri için değil,

İlgilerini çekmeyen ortamların, muhabbetlerin bir parçası olmak zorunda kaldıkları için yalnız hissettiklerini söylüyorlar.

Hepsi sosyal insanlar.

Hayatları insanların içinde geçmiş.

Hala da öyle.

Çevreleri kalabalık.

Telefon rehberlerinde yüzlerce insanın telefon numarası var.

Sosyal medya hesapları hakeza.

300-500 kişi var listelerinde.

Ama iç dünyalarında yalnızlar.

‘Sadece bir kişi istiyorum. Bir kişi olsun hayatımda beni anlayan’ diyor bir arkadaş.

‘Gereksiz konulara vakit ayırmak istemediğim için uzaklaştım kalabalık gruplardan’ diyor bir başka arkadaş.

‘Keşke kimseye faydası olmayan muhabbetlerle vakit öldüreceğimize birbirimizi geliştirecek konular konuşsak’ diyen var.

‘Kötü gün dostu istemiyorum, iyi gün dostu istiyorum’ diyen de.

Şöyle sözler duyuyorum diğerlerinden:

‘Girip çıktığım her ortamda para konuşuluyor. Boğuluyorum.’

‘Tek konuşulan konu Türkiye ve siyaset.’

‘Yemek tarifi konuşmak istemiyorum.’

‘Okuduğum kitapları konuşabileceğim bir çevrem yok’

‘Sadece Almanların olduğu ortamlarda hissettiğim yabancılığı sadece göçmenlerin olduğu ortamlarda da hissediyorum’

 

Herkes bir şekilde kabullenmiş yalnızlığını.

Herkes bir şekilde kendine bir çözüm yolu bulmuş.

Kimileri çevresindeki insanlarla anı yaşıyor,

İç dünyasında yalnız kalmaya devam ediyor.

Kimileri ise tamamen kopmuş insanların olduğu ortamlardan.

‘Bana hiçbir getirisi yok bu ilişkinin.’ diyor

Evde dizi izliyor, film izliyor, kitap okuyor.

Mutfakta yeni yeni tarifler deniyor.

Spor yapanlar var.

Göl, nehir kenarlarında yalnız yürüyenler var.

Bahçesindeki meyve sebzeyle dertleşenler var.

Sosyal medya fenomenlerini kendine arkadaş edinenler bile var.

Halinden memnun olan da var, olmayan da.

Halinden memnun olmayanlar hala bir arayış içinde.

Yeni yeni insanlarla tanışıyorlar.

Bazı yeni tanışmalar derin dostluklara,

Bazıları ise hayalkırıklıklarına dönüyor.

 

Herkes gibi ben de zaman zaman kendimi yalnız hissediyorum.

Bazen bir ortamda konuşulan konu ilgimi çekmediğinde yerdeki karıncaları, gökyüzündeki bulutları izliyorum.

Bazen kulaklık takıyorum.

Zaten muhabbetin muhattabı ben değilim.

Sadece o an o ortamda olmam gerektiği için ordayım.

 

İç dünyamı anlatamadığım, karşımdaki insanla derin bir muhabbet kuramadığım buluşmalar arttığında içimdeki yalnızlık büyüyor.

Pek çok metod denedim ilişkilerimde.

Şöyle bir çözüm buldum kendime birkaç sene önce:

Anlaşıldığımı hissettiğim, ortak konulara ilgi duyan kişileri sosyal medyada bir listede topladım.

Şuan Whatsapp’de.

Geçen sene Instagram’daydı.

Seneye nerde buluşuruz bilmiyorum 🙂

Listedeki isimler ara ara değişiyor.

Ortalama 30 kişi var.

Dünyanın farklı ülkelerinde yaşıyorlar.

Annem de var, yengem de.

Arkadaşım da var, arkadaşımın çocuğu da.

Instagram’da herkese açık kullandığım hesabımda tanıştığım insanlar da, çocukluk arkadaşlarım da.

60 yaş üstü de var, 18 yaş altı da.

Ev hanımı da var, kariyer yapan da, akademik çalışmalar yapan da.

Bebekli depresif anneler de var :=)

Kimseyi etiketlerine göre seçmedim.

Tek bir amacım vardı:

Çevremle irtibatta kalmak ve muhabbet etmek.

Muhabbete dahil olmak isteyen herkese açtım paylaşımları.

Sesi soluğu çıkmayan herkese kapattım.

 

Ne paylaştım? Ne paylaşıyorum?

Gündelik hayatımda karşıma çıkan olayları.

Bazen bahçedeki salatalıkla yaptığım muhabbeti paylaşıyorum.

Bazen toplumda gördüğüm yanlışları.

Bazen hayalini kurduğum toplumu.

Bazen özel paylaşımları.

Bazen gelen mesajlardan ekran kaydı alıyorum. Öyle güzel mesajlar geliyor ki.

Ortanca paylaşmıştım bir gün. Onu alabilmek için 2 ay Cafe’de kahve içmediğimi söyleyince şöyle bir yorum gelmişti:

 

Sosyal medyada kendime kurduğum küçük dünya içimdeki yalnızlığı dindirdi.

Kimse bana ‘Nasılsın?’ diye mesaj yazmıyor artık.

Podcast gönderiyor.

Kitap kapağı gönderiyor.

Yazı gönderiyor.

Youtube videosu gönderiyor.

Ve altına şöyle yazıyor:

Bunu bir dinle/oku/izle sonra üzerine konuşalım.

Bazen 10-15 dakikalık sesli mesajlar geliyor.

Mesaj şöyle başlıyor:
‘Yine bir şey yaptım. Doğru mu yaptım bilmiyorum. Senin fikrini merak ediyorum.’

Herkes birbirinin düşüncelerinden istifade ediyor.

Bir odada toplanıp ilgimizi çekmeyen konularda muhabbet etmek yerine,

internette konuların etrafında toplanıyoruz.

Pek çok pozitif etkisini gördüm bu metodun.

En önemlisi;

Hayatımda olan insanları okumak (burdaki yazıda anlattığım gibi) ufkumu geliştirdi.

Belki seneler öncesinde kalsaydı bu ilişkiler,

Birbirimizi bu kadar anlamayacak,

Birbirimizin tecrübelerinden faydalanamayacaktık.

 

Bazen bulunduğumuz ortamlar fırsat vermiyor ilişkilerimizi derinleştirmeye.

Bazen grup ilişkileri izin vermiyor.

Bazen öne çıkan kimlikler izin vermiyor.

Bazen etiketler izin vermiyor.

Bazen takıntılar izin vermiyor.

Sosyal medyada ise kontrol kendi elimizde.

Ortama uyum sağlamak zorunda değiliz.

Muhabbeti yönetmek kendi elimizde.

İlgi duymadığımız konulardan uzaklaşmak kendi elimizde.

 

Kendinizi gerçekten yaşadığınız yerlerde yalnız hissediyorsanız kendinize sosyal medyada küçük bir dünya kurabilir, insanları iç dünyanıza misafir edebilirsiniz.

Önce herkese açık paylaşabilirsiniz ilginizi çeken konuları.

Gelen yorumlar rahatsız ediyorsa küçültün listeyi.

(Beni yorumlardan çok sessiz izlenmek rahatsız ediyor.)

Emin olun en az 5 kişi bulacaksınız ortak konular konuşabileceğiniz.

Onların da yalnızlığına merhem olacak bu paylaşımlar.

 

‘Ne paylaşayım ki?’ diyorsanız eğer,

Zihninizde anlam bulan herşeyi.

‘Keşke şuan biri olsa da şu konuyu konuşsak’ dediğiniz herşey.

Zamanla muhataplarınızı daha iyi tanıyacaksınız.

Ortak konularınız olacak.

 

Sevdikleriniz uzakta olabilir.

Senelerdir görüşmüyor olabilirsiniz.

Ama yalnız değilsiniz.

Sizi seven, sizi anlayan, sizinle aynı dili konuşan insanlar var.

Yapmanız gereken tek şey onlara ulaşmak.

 

+ posts