Kendini nereye ait hissediyorsun?

“Kendini nereye ait hissediyorsun?” diye soruyorum çevreme.

„Hiçbir yere” diyor biri.

Bir diğeri „Berlin’de büyüdüğüm mahalleye“ diye cevap veriyor.

“Hem Türkiye’ye, hem de Almanya’ya” diyenler çoğunlukta.

„Türkiyeyle hiçbir bağım yok benim“ diyor başka bir arkadaş.

Alman toplumundan nefret eden de var,

Türk toplumundan nefret eden de!

“Dünya insanıyım ben” diyor biri.

Yakın çevresine sadece Türkçe konuşan insanları alanlar da var, kayınvalidesiyle, eşiyle, çocuklarıyla dört beş dört dilli ilişkiler kuranlar da.

Çemberi daraltıyor bazıları.

“Kadın da olsam kadınların olduğu ortamlara ait hissetmiyorum” diyor.

„Özgür yaşıyorum ama özgürlük adı altında herşeyi deneyen insanlara ait hissetmiyorum kendimi“ diyor bir arkadaş.

“Başörtülüyüm ve dini sınırlarım var. Ne dindar cemaatlerde kabul görüyorum, ne de liberallerin arasında” diyor bir başka arkadaş.

Kimi bağlı olduğu tarikatı söylüyor, kimi cemaati.

Herkes bir şekilde bir yerlere ait, bir yerlerde yabancı hissediyor kendini.

Bugün bir arkadaşla konuşuyorduk bu konuları.

“Kendimi nereye ait hissediyorum biliyor musun?“ dedim.

„Spor salonuna”

Sağlık sıkıntılarım yönlendirdi beni spora.

Dinmeyen baş ağrılarım, kas, mide, bağırsak problemlerim, yaşadığım gündelik stres kısa sürede kayboldu gitti.

Daha da ötesi oldu.

Toplumda aradığım pek çok şeyi spor salonunda buldum.

Birbirini gören, dinleyen, anlayan, gülümseyen, eleştirmeyen, küçümsemeyen insanlarla karşılaştım.

İçinde yaşadığım toplumla karşılaştım aslında spor salonunda.

Farklı bir boyutta.

Kim, kimdir bilmiyorum.

Kimse bilmiyor.

Kim göçmen, kim burda doğmuş anlaşılmıyor.

Kimse de sormuyor.

Bazen kapıda duran arabalardan anlıyorum içerde zenginler olduğunu.

Bazen içeri bir kadın giriyor.

Herkes tanıyor onu.

İsmini Google’e verince anlıyorum politikacı olduğunu.

Kimse kimseyi parasıyla, akademik kariyeriyle, pozisyonuyla dövmüyor.

Kimse kimseye silik davranmıyor.

Herkes kalp atışlarıyla meşgul.

Herkes nefes nefese kalıyor.

Herkes zorlanıyor.

Bazen derin derin nefes alan, “ölüyorum” diyen teyzeler diğer teyzeleri güldürüyor.

“Kaç yaşındasınız?” diye soruyorum teyzeye.

“80 yaşındayım” diyor.

5 sene önce başlamış spor yapmaya.

**

Bazen çok fazla somurtan insanla karşılaşıyorum gün içerisinde.

Yüzü gülen birilerini görmek için Fitness’e gidiyorum.

Önce antrenörler gülümseyerek karşılıyor.

Sonra diğer kadınlar.

Herkes birbirine selam veriyor.

Öğle vardiyesinde olan antrenörler sonradan geliyor.

Uzaktan ‚Merhaba‘ deyip sürü muamelesi yapmıyorlar.

Tek tek yanımızdan geçip gözlerimizin içine bakarak gülümsüyorlar.

**

Kimse kimseye “Yapamazsın, başaramazsın” demiyor.

Kimse kimseyi iğnelemiyor.

Kimse kimseye eksiklerini hatırlatmıyor.

Kimse kendiyle alakalı problemlerini başkasına kusmuyor.

Kimse kimsenin dış görüntüsünü bakışlarıyla küçümsemiyor.

Ev kıyafetleriyle gelen de var, baştan aşağı marka giyinen de.

**

Kimse bana “Neden başörtülüsün?” diye sormuyor.

„Türk müsün?“ diye soran da yok.

Ramazan’da susuz kalacağımı bilen antrenör „Çok sağlıksız yaptığın“ demiyor „Olsun, Ramazan’dan sonra devam edersin“ diyor.

Ramazan sonrası „Nasıl hissediyorsun 1 ay oruç tuttuktan sonra?“ diye merak ediyor.

Kimse aksanlı Almanca konuşan kadınlara “Mülteci misin?” diye sormuyor.

Bazen dakikalarca Ukraynaca konuşuyor bir grup kadın.

Farsça konuşuyor bazı kadınlar.

Kafa sallayan da yok, parmak sallayan da.

**

Bazı insanlar sınırları koruyor.

Bazıları ise hemen muhabbete giriyor.

Sporla başlıyor muhabbetler.

Sonra iş hayatı, çoluk çocuk, ev işleriyle devam ediyor.

Bazen ağır gelen annelik görevlerimden bahsediyorum.

“Seni çok iyi anlıyorum” diyor karşımdaki anne.

O da kendinden bahsediyor.

Bazen kızını bırakacak yeri olmadığından yanında getiriyor.

“Ben de torunuma bakıyorum. Beş dakika oturamıyorum yerime” diyor bir anneanne.

“Biz de çocuk büyüttük, siz 2 çocuğa bakamıyorsunuz” demiyor hiç kimse.

**

50 yaş üstü kadınların muhabbetlerini dinliyorum.

Bir kadınla karşılaşıyoruz arada.

58 yaşında.

Müthiş pozitif enerji dağıtıyor etrafına.

Anaokulunda çalışıyormuş son 5 senedir.

Hiç komplekse kapılmadan

“Ev hanımıydım ben. Önce çocuklarımı büyüttüm, sonra anneme baktım” diyor. Muhabbet çocukla devam ediyor. “Çok şükür 30 yaşındaki oğlumu evlendirdim geçen sene. İnşallah (Arapça söylüyor bunu) geri gelmez“ diyor.

“Aaa bu bizim oğlunu evlendiren Ayşe Teyze değil mi diyorum” içimden.

**

Crtsi sabah 10’da beni salondan çıkarken gören bir kadın „Ne güzel erkenden gelmişsin” diyor. “Kalktığımız gibi gelmezsem gelemiyorum ev işlerinden” dediğimde “Ev işleri bekleyebilir” diyor. Aaa aynı annem gibi konuştu diyorum. “Babaları yapar” dediğimde “Daha da iyisi! Bizim zamanımızda biz yaptıramadık!” diyor. Aaa şimdi de kayınvalidem gibi konuştu diyorum.

**

70 yaş üstü zengin kadınların muhabbetlerini de keyifle dinliyorum.

Teyze yanındaki kadına anlatıyor:

Geçen gün denedim Tesla’yı. Beğenmedim, almadım. Belki de ben kullanmayı beceremedim.

**

Bir kadın duruyor yanımda.

Ayaküstü muhabbet ederken kendinden bahsediyor:

“Ben Makedonya’da Hukuk okudum. 11 sene Bakanlıkta çalıştım.”

“Şimdi ne yapıyorsunuz?” diye sorduğumda, “Bir Huzur Evi’nin mutfağında çalışıyorum. Almanya’ya geldiğimden beri bedensel işler yapıyorum” diyor.

“Bu konuyu muhakkak uzun uzun konuşmalıyız” deyip numaramı veriyorum.

**

Spor salonundaki dayanışmayı izliyorum bazen.

Kimsenin cesaret edemediği bir şey denemek istiyor bir kadın.

“Galiba yapamayacağım” dediği yerde diğer kadınlar onu desteklemeye başlıyor sözleriyle.

Tezahürat edenler oluyor.

Kadın başardığında alkış kopuyor salonda.

Wow! Kadını nasıl da kendine inandırdılar diyorum!

**

Bir sene önce yeniden başladığım Fitness’e son üç aydır hergün gidiyorum.

Kas geliştirmek, kilo vermek, forma girmek için gitmiyorum.

Hiyerarşiden uzak kalmak istediğim için gidiyorum.

Çevremdeki insanların mesleklerini, mal varlıklarını, pozisyonlarını duymadan ilişki kurmak istediğim için gidiyorum.

Gülümseyen insan görmek istediğim için gidiyorum.

Bir de herkes gibi stres atmak, zihnen rahatlamak, zinde kalmak için.

Ve her gittiğimde, kendimi oraya ait hissediyorum.

 

 

(Fitness deyince aklınıza o koca koca salonlar gelmesin. Küçücük bir salonda, en fazla 15 kişinin bir çemberde (Zirkeltraining), 5 kişinin aletlerde (Ausdauertraining) spor yapabildiği bir ortam)

 


2 thoughts on “Kendini nereye ait hissediyorsun?

  1. beni rahatlatan bir yazı oldu 🙂 Ne zaman okuyup bitirdim anlamadım bile. Eline ve yüreğine sağlık ♡

  2. Bugünlerde sorgulagim konalara vurgu yapmissiniz sanki….

    Degerlerimizi kaybettikten sonra maddiyetin öne gectigi zamanlar….
    Toplam adına ne yapabiliriz, neslimize neler kazandirabiliriz konusunun gecmedigi ve dertlenilmedigi muhabbetler, kuru kalabaliklar….

    Sanırım benim de bi ortam degistirmeye ihtiyacım var.

    Yüreginize elinize sağlık, paylaşmaya devam edin lütfen Betül hocam.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

+ posts